Ver Elini Dediğimiz Yolun Sonundan
Ver Elini, dedik Aralık ayı başlarında. Ver Elini, Engelleri Birlikte Aşalım...
Kıymetliler kıymetlisi bir amacımız vardı, anlatmak. Bugün engelli dediğimiz kimselerin yaşadığı sıkıntıları, durumlarının iç yüzlerini anlatmak...Ve asıl engel olanın özel durumları değil, toplumun bilinçsizliği olduğunu anlatmak...
Bu yolda gerek öğrenci olduk, gerek öğretmen, gerek empati kurup engelli olduk. Sahi, birer engelli adayı olduğumuzu biz zaten biliyorduk.
Anlatmalıydık mesela disleksiyi. Anlatmalıydık ki şayet bir çocuk yaşarsa bu durumu, ya annesi ya babası ya halası, teyzesi, komşusu belki... biliyor olsun ne yaşadığını. Kimse o çocuğa haylaz demesin, 'ders çalışmaya yüzü yok da yapamıyorum' diyor demesinler. 'Bak falanca teyzenin kızı sular seller gibi okuyor. Sen daha heceleyemedin.' sözleriyle kırılmasın minicik, ürkek yüreği, şahlanacak çağdaki özgüveni.
Anlatmalıydık Down Sendromunu... Anlatmalıydık ki şayet bir kimse gittiği bir kafede Down Sendromlu pırıl pırıl bir garson görürse yadırgamasın. Ya da parktaki Down Sendromlu çocuktan uzaklaştırmasın çocuğunu.Bilsin ki onun çocuğu zarar vermezse, zarar gelmez o çocuktan.
Anlatmalıydık Otizmi... Bir annenin çocuğu taşıyorsa belirtileri, bilmeliydi kendisi ya da çevreden birileri. Bilmeliydi ki babası da geç konuşmuş canım, deyip geçiştirmesin iletişimde gecikmesini. Dikkatini toplayamıyor olması yaramazlık, hiperaktiflik sanılmasın. Tanısı geç kalmasın. Çünkü erken tanı demek, ihtiyaç duyduğu özel eğitime erken başlamak demek.
Çocuklarımızı bir araya getirmeliydik engelli akranlarıyla.Tanışıp vakit geçirmeli, bir şeyler paylaşmalılardı ki bilsinler aslında bir arada yaşadıklarını. Çocukluklarında, oyunlarında, hayallerinde buluşunca aralarında bir fark kalmadığını.Yaşatmalıydık bu deneyimi, çünkü en kalıcı öğrenme yaşayarak öğrenmeydi.
Gün oldu film izledik velilerimizle, sonu gözyaşı ve farkındalıkla biten. Gün oldu seminerler dinledik, bildiklerimizi anlattık, broşürler dağıttık, sloganlarımızı haykırdık, afişler, panolar hazırladık. Tüm bu çalışmaların sonu hep farkındalık.
Velhasıl elimizi altına koyduğumuz taşı kaldırmış, amacımıza ulaşmış olmanın mutluluğuyla yolun sonundayız.Yoğundu, zordu, stresliydi evet. Lakin tek bir kişide farkındalık oluşturup tek bir cana dokunduysak, ki fazlasına dokunduk, her şeye değer.
Bu yazıyı okuyan, projemizin dokunduğu ya da projemizi duyan her kimsen... Bir engelli gördüğünde çekinme, elini ver. Bilirsen, seversen, anlarsan aşılır tüm engeller.
Serap ERDEM KESKİN-Zübeyde Hanım İlkokulu
İLK KARNE GÜNÜNDEN GELECEĞE NOTLAR BIRAKTIK
Annemi istiyorumm!' çığlıkları dün gibi kulağımda olan miniklerim okula alıştı, birlikte bir çok şey keşfedip öğrendik de ilk karne heyecanlarını paylaştım bugün. Anneleri de onlar gibi heyecanlı ve ilk karnenin nasıl olacağı konusunda meraklıydı. Durup düşündüm biraz... Zaman ne çabuk geçiyor? Bu gidişle anasınıfı, ilkokul, ortaokul... karne günleri, mezuniyetler sıralanır da anlamayız zamanın nasıl geçtiğini. Sonra velilerime dönüp dedim ki :
Zaman hızla geçecek ve çok karne günü göreceksiniz. O gün elinize aldığınız karne göğsünüzü de kabartabilir, hayal kırıklığına da uğratabilir sizi. Hayal kırıklığıysa yaşadığınız, sakın kırmayın çocuğunuzun kalbini. Bu güne dönün ve söylediklerimi hatırlayın. Siz onun annesisiniz, yaptıklarıyla, yapamadıklarıyla, başarı ve başarısızlıklarıyla koşulsuz şartsız onu siz sevmeyeceksiniz de kim sevecek? Elbette zayıf olduğu derslerde teşvik edecek, destekleyeceksiniz. Ama kalbine olan desteğiniz asla notlarına bağlı olmasın. Çocuklarınız sizi tatmin etmek, sizin hayallerinizi yaşamak zorunda kalmasın. Ayrıca unutmayın öncelik o notlar değil, çocuğunuzun ahlaki değerleridir. İyi bir insan yetiştiriyorsanız ne mutlu size.
Yorumlar
Yorum Gönder